Kadınlığın huzuru kalmadı 

Kalmadı huzurumuz, 

özgürlüğümüz kalmadı. 

Mine Söğüt’ün bir yazısında herşeyin böyle acımasızca yaşandığını bir kez daha kendime bağırdım. 

Sizde bağırın;
‘ Ne giyerseniz giyin. 

İster şort, ister kapüşonlu mont. 

Nasıl görünürseniz görünün. 

Seksi ya da sportif; farklı ya da sıradan; mutaassıp ya da frapan. 

İster eğitimli olun, ister cahil. 

İster içe kapalı yaşayın, ister dışa açık. 

Sesiniz çıkmıyor gür de çıkabilir, titrek de.

Ürkek de olabilirsiniz, cesur da. 

Kendinizi hep kollayın ya da hiç kollamayın. 

Fark etmiyor. 

Kadın… herhangi bir kadın olmanız yeter. 

Biliyorsunuz ki… 

Bu memlekette, sokakta ya da evde… 

Tanıdığınız ya da hiç tanımadığınız bir erkek tarafından… 

Saldırıya uğramanız… Yumruklanmanız… Tekmelenmeniz… Bıçaklanmanız… Boğulmanız… Hırpalanmanız…Aşağılanmanız… Öldürülmeniz… 

Artık eskisinden daha kolay. 

Artık eskisinden daha sıradan. 

Bu feodal toplumda, sadece devrim yasalarıyla değil, sonrasında da zorlu çabalarla, direnişlerle, mücadelelerle güç bela şekillenen; 

Kabul görmesi ve yaygınlaşması nesillerden nesillere zaman alan güçlü, bağımsız ve özgür kadın imgesini;

Her açıdan korunmaya muhtaç ve tacize açık kadın imgesine indirgemek için elinden geleni ardına koymayan iktidarın üzerimize düşen uğursuz gölgesi hızla koyulaşıyor. 

Toplumsal algıyı yeniden çağdışı seviyelere fırlatma gayretiyle; 

Eğitimden hukuka her alanda harıl harıl çalışan zihniyetin çarkları arasında alenen ufalanan kadınlık hali; 

Kolektif bilincin küflü ve tehlikeli köşelerinde yeniden şekilleniyor. 

Yaşadığımız coğrafyanın zaten aklı hep karışık, zihni hep bulanıktı. 

Kadınları erkenden evlendirmeye; 

Annelikle kutsayıp hayattan koparmaya; 

Ahlaki baskılarla kapanmaya; 

Nihayetinde varlığından utanmaya ikna etmeye baş koymuş bir ideolojinin egemenliğinde onaylanan; ve onaylandıkça da etkisi artan bu karışıklık ve bulanıklık gittikçe daha büyük bir tehdide dönüşüyor. 

Bir zamanlar çığlıklara burun kıvırıp kulak tıkayanlar; 

Tehlikenin inatla ama inatla farkında olmayanlar sorarlardı: 

“Ne sanıyorsunuz; iktidara gelip herkesin zorla başını mı kapatacaklar!” 

Zorlama nedir, kapanmak nedir, tartışmak için artık çok geç. 

Çünkü öğrencilerine laiklikten sapmadan eğitim vermeye çalışan ama seneliği 50 bin lira olan bir liseye öğrenci taşıyan servisin, ayda 1800 lira maaş alan şoförünün çocuğu, mahallesindeki imam hatibe çevrilmiş devlet okuluna gitmek zorunda. 

O çocuk milyonlarca yaşıtı gibi okuldan eve her gün başını bağlamayan kadınların cehennem ateşinde cayır cayır yanacağını sanarak dönüyor. 

Kadınların erkekleri günaha davet eden bir varlık olduğunu… 

Matematikten, fizikten, kimyadan, tarihten ve edebiyattan daha iyi belliyor. 

Ve bu çocuklar… 

Paralı okullarda laik bir eğitim alarak okuyabilen az sayıdaki yaşıtlarıyla… 

Aynı hızda ve hızla büyüyor. ‘

Kadınlığımdan utanmamı bekleyen bir toplum için biraz üzücü bir durum bu ama,  “Asla ve asla kadınlığımdan vazgeçmeyeceğim. Sizin o iki bacak arasında aradığınız namusu, hiç bir zaman size ayırmayacağım.”

Sevebilirsin...

1 Yanıt

  1. Tülay GÜRDAL dedi ki:

    Aydınlık dolu yarınlar, huzurlu günler…

    “Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. ”

    Sevgiler…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir