dünya incecikmiş
Dediler ki,
‘İncedir dünya, dokunurken daha narin olmalısın.’
Dünya nasıl ince olur?
Dünya nasıl ellerimde kalır?
durum işte tam da böyleyken, biri çıkıverdi karşıma!
‘-Hop hey sen!
geçmişten dünyalı!
otur baş ucuma, yasla kollarını gövdeme.
Kapa gözlerini.
az derin nefes al.
İşte başla kelimelerimi kulaklarında yuvarlamaya.’
Söylediklerini bir bir yaptım.
Ardından;
‘ölüsü daha ölmedi sıkıntımın
soluk alıp veriyor dipdiri
sarılmış kırkayak benimle yaşamaya
besleniyor sömürüp içimdekileri
sorgusuz uzanıyor yatağıma
suyumu içiyor benden önce
aldırdığı yok boğazım tuz biber
yazık açıkta kalacak ben ölünce
Sonra birden, dört satırlılar içerisinde kaldım.
İyi ki kalmışım.
Oradan oraya içinin kıvılcımını dağıtan adam, oturdu masamın ucuna.
Başladı kulaklarımda dörtlük yuvarlamaya…
İşte kendisiyle böyle tanıştım.
Bir kaç cümlede gözyaşlarım iplik iplik süzüldü yanaklarımdan.
Kaleminin ruhunu en derinlerde hissedebildim.
Hala hayatta olsaydı, ve ben keşke onunla sohbet edebilseydim.
————————————————————————————————————————————————————————————————
Sona gelirken çok etkilendiğim bir dört satırlıdan alıntı yapmak istiyorum;
‘Yargıcın Şapkası Papaz Kaçtılı’ şiiri içinden, iki satırı dedeme yollamak isterim.
‘çünkü dedem tebeşir bulundurmazdı
çın çın kanatlı kuşlar çizerim diye.’
seni özledim, mavi gözlü dev…