geçimsiz

Geçimsiz Yaratık 

Aynaya doğru uzandım.

Avucumu aynaya dayadım.

Ne acayip his.

Soğuk… 

Evet, avucumdan vücudumun her bir yerine dağılan binlerce buz parçaları.

Tutsam donarım.tanrisal ozumuz ruh 35 (6)

Bıraksam eritirim.

Avuç içlerini sarmaşık gibi saran binlerce çizgi ile karşı karşıya geldim. Birini tuttum zihnimde yavaşça ilerlettim. Orta parmağımın ucuna kadar uzanan bu çizgi, sonunda ellerimden ayrıldı. Yansımam üzerinden ileriye doğru avuçlarımdan kaydı gitti.

Kirpik uçlarımla göz göze geldiğim bir an oldu.

Kıpırdattım.

İki damla akıttı…

Gülümsedim. 

İnsan nasıl olur da bu kadar kendine yakın olup kendini hissedemez ki. Kendime yakınım.

Aynaya dayalı avucum kendini hissedemez mi? İnsan bu kadar yakınken bu kadar uzak yaşayabilir mi? Uçuşup duran sorularımdan biri nefesime dolanıp yapışıverdi aynaya. Sorum aynada, aynada sorum duruyor. Kendisini kendisinden yakın gören bir soru artık o. Sorum bile benim kendime yakın olduğum kendimden daha yakın artık kendisine. Sorular sorular üzerinden ilerlerken binlerce soru bulanıp dilime yapışıverdi aynanın bir ucuna.

Baktım ki aynada kendi yansımamı izleyecek, kendime dokunmaya çalışacak yer kalmadı. Ağzımı kapadım nefesimi tuttum. Ardından derin bir nefesle aynaya yapıştırdığım soruları içime çektim. Geldikleri yere geri gitsinler tabi. Bu kadar soru bu kadar beyin içinde yaşayamaz ki… Yaşar yaşar sen duyma sol kulağım dedim. Kıpır kıpır kıpırdanan organlardan biri kendisini yine hissettirmeye çalışıyor. Sağ elimi üzerine yaslayıp bir taraftan organımı sakinleştirmeye çalıştım. Organ sakinleşir mi birbirine yapışan sorularla? Yanıtsız soruları bir daha yapıştırmam aynaya, organ ağlıyor, organı ağlatmam.

Organ biraz sonra sakinleşti. Yeniden dokunamadığım kendimi izlemeye başladım. 

792696-ruhSaydam, bir o kadar da soğuk bir kabuğum, binlerce rengi aynı anda görebildiğim bir derim var. Ufacık çıtırtıda kendini kavuran iki kulağım, görmek için odaklandığım iki iri gözüm var.

Durdum!

Aynaya yansıyan bedenime baktım.

Derisinde sakladığı renkleri gizlemek için kabuk oluşturmuş bir kadınım ben.

Geçimsizliği geçimsizlikle büyüten kin, derime bir kabuk bırakmış.

Uzaktan bakıldığında kaskatı kesilmiş derime dokunmayı istemezsiniz biliyorum.

Ama biraz yaklaşmayı deneseniz…

Yaklaşmak için attığınız adım uçurur sizi. Yaklaştıkça yaklaşmak isterseniz. Öyle bir sarar, savurur, kendisine çeker ki…

Dokunduğunuz an, rengarenk bulutlar görmeye başlarsınız.

Şeker kokulu rengarenk bulutlar.

Belki üzerine binersiniz gökyüzünden yeryüzüne notlar yollarsınız. 

Ben de kendime yakın olmak kendimle yakıncılık oynamak isterim. Yeryüzüne kırmızı şarap severim yazıp yollamak isterim.

Ne bileyim işte

bilmem ben nasıl sevilir.

Nasıl severseniz sevgi olur. Ben bilmem.

Geçimsizin tekiyim.

Ben sevdiğim zaman şarapta severim.

Yani şarapla sevdiğim, sevdiğimle şarap olmalı. 

Kendimle kendim, varlığımla ruhum gibi…

Öyle ya kendine yakın olman dileksizliği ile…

 

 

Sevebilirsin...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir