Aradığınız şey tam da burada…

 
    Gecenin bir yerinde gözümü açtım. Gölgesi pencereden içeri giren bir çok sıkışmışla karşılaştım. Birbirlerinin omuzlarına yaslanmış yaşamın gerçekliğinden uzak hayaller kuruyorlardı. Birbirine yapışmış birden fazla gövdenin, birden fazla gözüyle göz göze gelmekten korktum. Hayallerin hazzından ağızlarından akan salyaları çarşafıma damlatıyorlardı. Gövdelerindeki haz kokusu onlara yönelmeme neden oluyordu. Çilek reçeli kokusuna bulanan çarşafımı yavaş yavaş avuçlayıp, tenime sardım. Tenime bulanan çarşafı uzayan dilleriyle benden almaya çalışıyorlardı. Birbirlerinden ayrılma düşüncesi anlık heyecan yaratsada sonrasında ne olacağını tahmin edemiyordum. Uzayan dilleri avuçlayıp ağızdan ayırma düşünceleri içindeyken, gölgeleri odama sızan bir çok sıkışmışla daha karşılaştım. Hepsi aynı yerde aynı anda duruyor, hiç kıpırdamıyorlardı.

Durdukları yeri kendi içlerinde bir araya çevirmişlerdi. Başucumdaki kitabın sayfalarına doğru uzayan gövdeler, kitabı ele geçirdi. “Yer Altından Notlar” sesi avizemden kulağıma çarpa çarpa odanın her yerine yayılmaya başladı. Tanrı’nın adaletinden, insanlığın kendi içlerinden bir çok parçaya ayrılmasından bahsetmeye çalıştım. 

Dinlemediler.

Sesleri, gövdelerindeki o korkunç dilleri öylece başucumda dönüp durdu. Kulağımın yanında fısıldamalar vardı. 

Sonunda yatağımdan kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladım. Fısıldamalar hiç gitmedi, kulağım onların arasına sıkıştı. Adım attığım zemin, soğukluğu bırakıp ateşe dönüştü. Arada kalmışlar birbirlerine daha da sıkı tutunup beni kendimden ayırmaya çalıştı. Başım, bacağım, dirseğim, dilim ne varsa şu bedene ait duvardaki yansımamda birbirinden ayrı parçalarla bana baktı. Uzun bir silüet saçlarıma asılıp kaldı. Saçlarıma tutulmuşluğun en garip haliydi. Tırnakları adete toprak kokuyordu. 
…………….. devam edecek

Sevebilirsin...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir